Blog

İŞ HAYATININ EN BÜYÜK DERDİ: “MOBBİNG”

“İş Yerinde Psikolojik Taciz”

Siz de iş hayatının içerisinde hem fiziksel hem de zihinsel olarak baskı altına alındığınızı hissediyor musunuz?

Bu baskı sürecinin uzun süre devam etmesi durumunda bunun bir mobbing olabileceğini düşünmeniz gerekir. Bu yüzden bu yazımızda size mobbingten yani iş yerindeki psikolojik tacizden bahsederek kendinizi mobbingten nasıl korumanız gerektiği hakkında da bilgiler vermek istiyoruz.

Mobbing (İş Yerinde Psikolojik Taciz) Nedir?

Yabancı kelime olarak dilimize yerleşen mobbing, Türkçe anlamıyla psikolojik taciz demektir. Bir davranışın ya da bir tutumun mobbing sayılabilmesi için davranışın iş yerinde çalışana karşı tutarlı psikolojik şiddet, baskı, zorbalık, taciz, kuşatma ve rahatsızlık hissettirmesi gerekir. Mobbing çalışanlar arasında yaş, cinsiyet, ırk ayrımı yapılmaksızın kişiyi iş yaşamının dışında tutmak için yapılan kasıtlı bir eylemdir.

Mobbing kavramı ilk olarak 1984 yılında Dr. Heinz Leymann tarafından “İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık” konulu raporda ortaya atılmış ve böylece bilimsellik kazanmıştır. Mobbing yapan kişiler, iş yerindeki statülerini sistematik olarak kötüye kullanarak baskı, taciz, aşağılama, tehdit vb. davranışlarla diğer çalışanlara karşı duygusal saldırıda bulunurlar.

Mobbing yapmak kanunen de suç sayıldığından dolayı tüm çalışanların bu konuda bilgilenmeleri için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “İş yerinde Psikolojik Taciz Bilgilendirme Rehberi”nde de mobbing ve “İş yerinde Psikolojik Taciz” kavramlarına değinilir.

Mobbinge Maruz Kaldığımızı Nasıl Anlarız?

Çok eski zamanlardan bugüne çalışma hayatında hep var olan mobbing çok sayıda çalışanın ruh sağlığına zarar veren bir durum olduğu için son yıllarda hem psikolojik hem de hukuksal boyutu ile yakından takip edilen bir konu haline gelmiştir.

Mobbing (iş yerinde psikolojik taciz), bazen çalışana söylenen kaba ve kırıcı sözcüklerle, bazen çalışana yapılan hakaretlerle bazen de çalışanın kaldırabileceğinden fazla düzeydeki aşırı iş yüklemesi gibi davranışlar üzerinden ortaya çıkar. Tüm bu olumsuz davranışların altında bazen çalışanların prim, maaş, statü ve başarı kazanımına yönelik performans kaygıları ile rekabet, hırs, kıskançlık gibi duygular yer alır. Bazen de işverenin çalışanına tazminat ödememek için çalışanını işten çıkmaya zorlaması amacı yer almaktadır. Bu duruma sürekli maruz kalmak ise çalışanın hem psikolojik hem de fiziksel açıdan yıpranmasına neden olur.

Mobbing’e Uğrayan Birey Ne Zaman Psikolojik Yardım Almalıdır?

Günlük yaşamlarının çok büyük bir zamanını iş yerinde geçiren çalışanlar mobbinge maruz kaldıklarında iş dışındaki günlük hayatlarına da devam etmekte zorlanırlar. İş yerinde maruz kaldıkları olumsuz davranışlar bu kişilerin aile ilişkileriyle sosyal yaşamlarına da zarar verebilir. Bir süre sonra kişide içe kapanma, ağlama krizleri, iletişim kurmaktan kaçınma, depresyon, panik atak belirtileri, stresin tetiklediği fiziksel rahatsızlıklar, uyku ve yeme bozuklukları ortaya çıkabilir.

Tüm bu mobbing içeren davranışlar bireyin benlik saygısı değerini düşürerek psikolojik açıdan bunalıma sürükleyebilir. Bu durum çok ciddi sonuçlar doğurabileceği için mobbinge maruz kaldığını düşünen her bireyin mutlaka bu süreçten geçerken psikolojik destek alması çok önemlidir.

Mobbinge maruz kalmış kişiler için iş yerlerinde kendilerine yapılan olumsuz davranışlar bazen de kendileri için travmatik yaşam olaylarına dönüşerek, kişinin travma sonrası stres bozukluğu belirtileri yaşamasına da neden olabilir. Bu durumda kişinin yaşadığı mobbing içeren davranışların sıklığı, şiddeti ve süresine bağlı olarak uzman psikolog tarafından belirlenen terapi yöntemleri değişkenlik gösterir.

Mobbinge maruz kalan bireylerle en çok Bilişsel-Davranışçı Terapi, Şema Terapi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi yöntemleri çalışılmaktadır.

Bilişsel Davranışçı Terapi Nedir?
BDT, bireylerin olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını fark etmelerine, bunları değiştirmelerine yardımcı olan kanıta dayalı bir terapötik yaklaşımdır. BDT’ye göre, bireylerin hissettikleri ve yaptıkları, olaylardan çok olayları nasıl yorumladıklarıyla ilgilidir. Olumsuz ya da işlevsiz düşünceler, duygusal sıkıntı ve uyumsuz davranışlara neden olabilir; bu nedenle, düşünce kalıplarının değiştirilmesi, bireyin ruh sağlığında pozitif değişiklikler yaratır.

BDT’nin Temel İlkeleri
BDT'nin temel ilkeleri şunlardır:

  • Düşünceler, duygular ve davranışlar birbirini etkiler.

  • Olumsuz düşünceler (bilişsel çarpıtmalar) bireyin ruh sağlığını olumsuz etkiler.

  • Bu düşünceleri fark edip yeniden yapılandırmak, daha sağlıklı duygusal tepkiler ve davranışlar geliştirmeyi sağlar.

BDT Süreci
BDT sürecinde, bireylerin olumsuz otomatik düşünceleri fark etmeleri ve bu düşüncelerin yerine daha gerçekçi ve işlevsel düşünceler geliştirmeleri hedeflenir. Örneğin, terapist, bireyin yaşadığı bir olay karşısında geliştirdiği düşünceleri sorgulamasına yardımcı olur, ardından bu düşünceleri yeniden değerlendirmesi için bilişsel yeniden yapılandırma gibi teknikler uygular. Davranışsal düzeyde ise maruz bırakma veya davranışsal aktivasyon gibi teknikler uygulanabilir.

BDT’de Kullanılan Teknikler

  • Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Olumsuz düşünceleri tanıyıp bunları daha gerçekçi alternatiflerle değiştirme sürecidir.

  • Davranışsal Aktivasyon: Kişinin hoşlandığı aktivitelere katılarak olumlu duygularını artırmayı hedefler.

  • Maruz Bırakma Terapisi: Özellikle kaygı bozuklukları için, korkulan duruma kontrollü bir şekilde maruz bırakma tekniğidir.

BDT’nin Etkili Olduğu Alanlar
BDT, depresyon, anksiyete bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi birçok ruh sağlığı sorununda oldukça etkilidir. Kısa süreli ve yapılandırılmış olması sayesinde, günlük yaşamda da uygulanabilir tekniklerle bireylerin düşünce ve davranışlarını dönüştürmelerine yardımcı olur.

Aile Danışmanlığı Nedir?
Aile danışmanlığı, aile üyeleri arasındaki iletişimi güçlendirmek, sorun çözme becerilerini geliştirmek ve ilişkilerdeki çatışmaları sağlıklı bir şekilde ele almak amacıyla yapılan bir terapi türüdür. Bu terapi süreci, aile bireylerinin duygu ve düşüncelerini daha iyi ifade etmelerine, birbirlerini daha iyi anlamalarına ve daha sağlıklı bir aile dinamiği kurmalarına yardımcı olur.

Aile Danışmanlığının Amaçları

  • Aile içi iletişimi geliştirmek

  • Sorun çözme becerilerini artırmak

  • Ebeveyn-çocuk ilişkilerini güçlendirmek

  • Aile bireylerinin birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlamak

  • Çatışmaları sağlıklı bir şekilde ele almak

Aile Danışmanlığı Hangi Durumlarda Uygulanır?
Aile danışmanlığı, birçok farklı durumda uygulanabilir:

  • Evlilik sorunları: Evlilikteki çatışmalar, güven sorunları, ihanet gibi durumlar.

  • Çocuklarla ilgili sorunlar: Ebeveynlik becerilerini geliştirmek, çocukların davranışsal veya duygusal sorunları.

  • Aile bireylerinden birinin kaybı veya hastalığı: Yas, uzun süreli hastalık gibi durumlarda ailenin desteklenmesi.

  • Boşanma süreci: Boşanma sürecinin etkilerini en aza indirgemek ve çocuklar üzerinde oluşabilecek olumsuz etkileri azaltmak.

Aile Danışmanlığında Kullanılan Teknikler

  • Yapısal Aile Terapisi: Aile içindeki rollerin yeniden düzenlenmesine odaklanır.

  • Sistemik Aile Terapisi: Aile içindeki dinamiklerin ve aile bireyleri arasındaki ilişkilerin analiziyle ilgilenir.

  • Bilişsel Davranışçı Teknikler: Aile bireylerinin düşünce kalıplarını ve davranışlarını yeniden yapılandırmaya yönelik tekniklerdir.

Aile Danışmanlığının Faydaları
Aile danışmanlığı, aile bireylerinin birbirleriyle empati kurmalarını kolaylaştırır ve aralarındaki güven bağını güçlendirir. Sorunlar ve çatışmalar daha açık bir şekilde konuşulup çözümlenebilir hale gelir. Ayrıca, çocukların sağlıklı bir aile yapısında büyümelerini destekler, bu da onların kişisel gelişimlerine olumlu yansır.

Kaygı Nedir?
Kaygı, tehlikeye karşı doğal bir tepki olan ve hayatta kalma içgüdüsüyle bağlantılı, gelecekteki belirsiz durumlarla ilgili endişe ya da korku hissetme durumudur. Bireyin stresli bir olay ya da tehdit hissetmesi durumunda ortaya çıkan bu duygu, aslında işlevsel bir amaca sahiptir: bizi tehlikelere karşı uyarır. Ancak, bu his aşırı hale geldiğinde veya kontrol edilemediğinde günlük yaşamı olumsuz etkileyebilir ve anksiyete bozukluğuna dönüşebilir.

Anksiyete Belirtileri
Anksiyete, hem fiziksel hem de zihinsel belirtilerle kendini gösterebilir:

  • Fiziksel Belirtiler: Kalp çarpıntısı, terleme, titreme, mide bulantısı, nefes darlığı.

  • Duygusal Belirtiler: Yoğun endişe, korku, panik.

  • Davranışsal Belirtiler: Sosyal ortamlardan kaçınma, yalnız kalma isteği.

Anksiyete Türleri
Anksiyete farklı şekillerde kendini gösterebilir:

  • Genel Anksiyete Bozukluğu: Günlük olaylar veya aktivitelerle ilgili sürekli ve aşırı endişe hali.

  • Panik Bozukluk: Ani ve yoğun panik atakları.

  • Sosyal Anksiyete Bozukluğu: Sosyal durumlarda yaşanan aşırı korku ve kaçınma.

  • Fobiler: Belirli nesneler ya da durumlar karşısında yoğun korku hissetme.

Anksiyeteyle Başa Çıkma Yolları
Anksiyeteyle başa çıkmak için birçok strateji vardır:

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye yardımcı olan bir terapi türüdür.

  • Mindfulness ve Meditasyon: Şimdiki ana odaklanmayı sağlayarak kaygıyı azaltabilir.

  • Fiziksel Aktivite: Egzersiz, stres hormonlarını azaltarak rahatlamayı destekler.

  • Düzenli Uyku: Yeterli uyku, ruh halini dengeleyerek kaygının yönetilmesine yardımcı olur.

Anksiyetenin Üstesinden Gelmek İçin İpuçları

  • Nefes Tekniklerini Kullanmak: Derin nefes almak, vücudu sakinleştiren sinyaller gönderir.

  • Destek Aramak: Yakın çevrenizle konuşmak veya bir uzmandan yardım almak önemlidir.

  • Kendine Şefkat Göstermek: Kendinize karşı anlayışlı olmak, endişeyi daha iyi yönetmenizi sağlar.

Sosyal Fobi Nedir?
Sosyal fobi, kişinin sosyal ortamlarda ya da başkaları tarafından izlenme ihtimali olan durumlarda yoğun bir korku ve kaygı yaşaması durumudur. Bu korku, kişinin yargılanma, küçük düşme ya da utanç yaşama endişesiyle tetiklenir. Sosyal fobi, diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğu, sosyal etkileşimlerden kaçınmaya yol açabilir ve günlük yaşamı olumsuz etkileyebilir.

Sosyal Fobi Belirtileri
Sosyal fobi, birçok farklı belirtiyle kendini gösterebilir:

  • Fiziksel Belirtiler: Terleme, titreme, kalp çarpıntısı, mide bulantısı, kızarma.

  • Duygusal Belirtiler: Yoğun endişe, utanç duyma, başkaları tarafından yargılanma korkusu.

  • Davranışsal Belirtiler: Sosyal durumlardan kaçınma, topluluk önünde konuşmaktan çekinme, tanımadık insanlarla iletişime girmeme.

Sosyal Fobiye Neden Olan Faktörler
Sosyal fobinin nedenleri karmaşık olabilir ve genellikle biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonu sonucu gelişir:

  • Genetik Yatkınlık: Aile geçmişinde anksiyete bozuklukları olan kişilerde sosyal fobi gelişme riski daha yüksektir.

  • Beyin Yapısı ve Kimyasalları: Beyinde serotonin gibi kimyasalların düzeyindeki dengesizlik, sosyal anksiyeteyi tetikleyebilir.

  • Çevresel Faktörler: Sosyal travmalar veya erken çocukluk döneminde yaşanan olumsuz sosyal deneyimler, sosyal fobi gelişimine katkıda bulunabilir.

Sosyal Fobi ile Başa Çıkma Yöntemleri
Sosyal fobi tedavi edilebilir bir durumdur ve çeşitli başa çıkma yöntemleri mevcuttur:

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Olumsuz düşünce kalıplarını yeniden yapılandırarak bireyin sosyal durumlara bakış açısını değiştirmeyi hedefler.

  • Maruz Bırakma Terapisi: Kişinin korktuğu sosyal durumlara kontrollü bir şekilde maruz kalmasını sağlar.

  • İlaç Tedavisi: Bazı durumlarda antidepresanlar veya anksiyolitikler sosyal fobi belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir.

  • Mindfulness Teknikleri: Kişinin o anki duygularına odaklanmasını sağlayarak kaygı seviyesini azaltabilir.

Sosyal Fobi ile Yaşamak
Sosyal fobi, kişinin iş, okul veya günlük yaşamını zorlaştırabilir. Ancak, küçük adımlarla sosyal ortamlara daha fazla girmek, destekleyici arkadaş çevresi oluşturmak ve profesyonel yardım almak, sosyal fobinin üstesinden gelme sürecini destekler. Sosyal fobiye sahip bireylerin unutulmaması gereken en önemli şey, bu durumu yenmenin zaman alabileceği ve ilerlemenin adım adım gerçekleşeceğidir.

Depresyon Nedir?
Depresyon, yalnızca geçici bir üzüntü ya da moral bozukluğundan öte, kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkileyen uzun süreli bir ruh sağlığı sorunudur. Enerji düşüklüğü, umutsuzluk, ilgi kaybı ve motivasyon eksikliği gibi belirtilerle kendini gösteren depresyon, kişinin iş, sosyal yaşam ve kişisel ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.

Depresyon Belirtileri
Depresyon, hem duygusal hem de fiziksel belirtilerle kendini gösterebilir:

  • Duygusal Belirtiler: Sürekli üzüntü veya boşluk hissi, umutsuzluk, özgüven eksikliği, suçluluk ve değersizlik düşünceleri.

  • Davranışsal Belirtiler: Eskiden keyif alınan aktivitelerden zevk alamama, sosyal ilişkilerden çekilme, odaklanma güçlüğü.

  • Fiziksel Belirtiler: Uyku bozuklukları (aşırı uyuma ya da uykusuzluk), iştah değişiklikleri, kronik yorgunluk, baş ağrıları veya mide problemleri.

Depresyon Türleri
Depresyon, farklı türlerde ortaya çıkabilir:

  • Majör Depresif Bozukluk: Yoğun üzüntü, umutsuzluk ve işlevsellikte belirgin düşüşle karakterizedir.

  • Distimi: Süreklilik gösteren, daha hafif ancak uzun süreli bir depresyon türüdür.

  • Mevsimsel Depresyon: Özellikle kış aylarında ışık yetersizliğiyle tetiklenen bir depresyon türüdür.

  • Doğum Sonrası Depresyon: Yeni annelerde doğumdan sonra ortaya çıkan depresyon şeklidir.

Depresyonun Nedenleri
Depresyonun kesin bir nedeni olmamakla birlikte biyolojik, genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonu sonucu ortaya çıkabilir:

  • Genetik Faktörler: Aile geçmişinde depresyon öyküsü olan kişilerde risk daha yüksek olabilir.

  • Biyolojik Faktörler: Beyindeki kimyasal dengesizlikler, özellikle serotonin ve dopamin düzeylerindeki değişiklikler depresyonu etkileyebilir.

  • Travmatik Olaylar: Kayıp, ayrılık, zor yaşam koşulları ve stres depresyonu tetikleyebilir.

Depresyon Tedavi Yöntemleri
Depresyon tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır ve birçok farklı yöntemle yönetilebilir:

  • Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve kişilerarası terapi gibi yöntemler depresyonun tedavisinde etkilidir.

  • İlaç Tedavisi: Antidepresanlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzenlemeye yardımcı olabilir.

  • Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Egzersiz, sağlıklı beslenme, düzenli uyku ve sosyal destek depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir.

Depresyonla Başa Çıkma Yolları

  • Rutin Oluşturmak: Günlük rutin, kişinin gün içindeki kontrol duygusunu artırabilir.

  • Küçük Hedefler Belirlemek: Küçük ve ulaşılabilir hedefler koymak, kendine güveni artırabilir.

  • Destek Aramak: Yakın arkadaşlardan veya aileden destek almak önemlidir.

  • Profesyonel Yardım Almak: Depresyonun ciddiyeti nedeniyle bir uzmandan yardım almak tedaviyi destekler.

Özgüven Nedir?
Özgüven, kişinin kendine duyduğu güven, kendini tanıma ve kabul etme derecesidir. Özgüveni yüksek bireyler, güçlü ve zayıf yönlerini kabul ederek, kendilerini değerli hisseder ve hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkabilme konusunda daha güvenli hissederler. Özgüven, kişisel başarıların yanı sıra iş ve sosyal hayatı da etkileyebilir.

Özgüven Problemleri Nelerdir?
Özgüven problemi yaşayan kişiler, kendilerini yetersiz, değersiz veya başarısız hissedebilirler. Kendilerini sürekli eleştirir ve başkalarıyla kıyaslarlar. Bu durum, ilişkilerde çekingenlik, sosyal ortamlarda huzursuzluk ve yeni deneyimlere karşı direnç gibi sonuçlar doğurabilir.

Özgüven Problemlerinin Belirtileri
Özgüven sorunları farklı şekillerde ortaya çıkabilir:

  • Kendini Yetersiz Hissetme: Sıkça “Ben bunu yapamam” veya “Yeterince iyi değilim” gibi düşüncelere sahip olma.

  • Başkalarıyla Sürekli Kıyaslama: Sosyal çevresindekilerle sürekli bir yarış halinde hissetme ve genelde yetersiz görme.

  • Sosyal Çekingenlik: Yeni ortamlara ve sosyal etkinliklere katılmakta zorlanma.

  • Eleştiriye Aşırı Hassasiyet: Her türlü eleştiriyi kişisel bir saldırı gibi algılama.

Özgüven Problemlerinin Nedenleri
Özgüven eksikliğinin birçok nedeni olabilir:

  • Çocukluk Deneyimleri: Çocuklukta yaşanan eleştirel ebeveyn tutumları veya sürekli kıyaslanma gibi olumsuz deneyimler, özgüveni etkileyebilir.

  • Olumsuz Sosyal Deneyimler: Akran zorbalığı veya başarısızlık yaşantıları, kişiyi kendine güven konusunda zayıflatabilir.

  • Mükemmeliyetçilik: Kendisinden sürekli olarak en iyisini bekleme, yapılan en küçük hataları bile büyütmeye yol açabilir.

Özgüveni Artırmak İçin İpuçları

  • Küçük Hedefler Koymak: Başarı hissi kazanmak için küçük, ulaşılabilir hedefler belirlemek önemlidir.

  • Olumlu Öz Eleştiri Yapmak: Kendine karşı nazik olmak, başarıları fark etmek ve bu başarıları takdir etmek özgüveni artırabilir.

  • Kendini Kabul Etmek: Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır. Kendi özelliklerini tanıyıp kabul etmek özgüvenin temelidir.

  • Olumlu Bir Sosyal Çevre: Destekleyici arkadaşlar ve aile bireyleri, kişinin kendine olan güvenini artırmada önemli bir rol oynar.

Profesyonel Yardım Almak
Eğer özgüven problemleri günlük yaşamı ciddi derecede etkiliyorsa, bir psikolog veya terapistten yardım almak faydalı olabilir. Terapi, özgüven sorunlarının altında yatan nedenleri keşfetmeye ve kişinin özgüvenini yeniden inşa etmesine destek olur.